MEME KANSERİ

Meme kanseri kadınlarda yaşamı tehdit eden önemli hastalıkların başında gelmektedir. Kadınlarda en sık görülen kanser tipidir ve kansere bağlı ölüm sıralamasında akciger kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Meme kanseri yaşla birlikte artış göstermektedir. Menopozdan önce daha az görülürken menopozdan sonra özellikle 50’li – 60’li yaşlarda daha sık görülmektedir. 35 yaşındaki bir kadının önündeki 20 yıl içerisinde meme kanserine yakalanma ihtimali %3 civarında iken 50 yaşındaki bir kadının yakalanma ihtimali ise %6 civarındadır. Ükemizde her yıl yaklaşık 30.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmaktadır.

Diğer bir çok kanser tipinde olduğu gibi meme kanserinin de ortaya çıkış nedenini bilemiyoruz. Değişik tipleri olan meme kanserinin büyük çoğunluğu memedeki süt bezlerini ve kanallarını oluşturan hücrelerden kaynaklanmaktadır. Bu hücreler kontrolsüz olarak bölünüp çoğalmaya başlayarak memede bir kitle oluşturmakta ve sonrada vücudun diğer kısımlarına yayılmaktadır.

Bazı kadınlarda diğerlerine oranla meme kanseri riski fazladır.
Meme kanserinde riski etkileyen faktörlerin bazıları şunlardır;
Genetik ve Ailesel Faktörler; Batılı kadınlarda Asyalı kadınlara göre meme kanseri daha sık görülmektedir. Yine meme kanserli kadınların bayan akrabaları da daha yüksek bir riske sahiptir. şöyle ki; meme kanserli kadınların annelerinde normal nüfusa göre 2 kat, kız kardeşlerinde  ise 2,5 kat daha fazla meme kanseri görülür. Son yıllarda yapılan çalışmalar meme kanseriyle ilgili olduğu düşünülen bazı genlerin (BRCA 1, BRCA 2 genleri) bulunmasını sağlamıştır.
Yaş; Meme kanseri gelişimindeki en önemli risk faktörü yaştır. İleri yaşlarda, özellikle menopozdan sonra meme kanseri daha sık görülmektedir. 30-34 yaş aralığına kıyasla 65-69 yaş aralığında meme kanseri gelişme riski 17 kat daha fazladır.
Virüsler; Virüslerin hayvanlarda ve insanlarda birçok kanser tipine yol açtıgı bilinmektedir (Örnegin Hepatit B virüsünün karaciğer kanserine yol açması gibi). Meme kanserinin olası viral nedenleri arasında fare meme tümörü virüsü üzerinde özel bir ilgiyle durulmaktadır. Ama henüz yeterli çalışmalar yapılmamıştır.
Doğum Kontrol Hapları; Meme kanserinde rolü tartışmalıdır. Birçok çalışma kanser riskini arttırdığı yönündedir.
Menopozda Hormon Tedavisi; Menopoz süresince verilen hormon tedavileri meme kanser riskini az da olsa arttırmasına rağmen sağladıkları faydalar göz önüne alındığında kullanılmalarının iyi olduğu düşünülmektedir.
 Geç doğum yapanlarda (>30 yaş) veya hiç doğum yapmayanlarda meme kanseri riski erken doğum yapanlara göre 2-3 kat daha fazladır.
Emzirme; Meme kanseri riskini azalttığını gösteren çalışmalar varsa da, hiç bir etkisinin olmadığını gösteren çalışmalar da vardır.
Adet Süresi; Erken yaşta adet görüp (<12 yaş) geç menopoza girenlerde (>55 yaş) meme kanseri riskinin daha fazla olduğu gösterilmiştir.

Meme Kanseri Nasıl Teşhis Edilir

Meme kanserinin en sık görülen belirtisi ağrısız kitlelerin hissedilmesidir. Ancak %10 kadar hastada da kitle olmadan sadece ağrı şikayeti görülmektedir. Bazı hastalar memelerinde şişi fark etmelerine rağmen fazla şikayetleri olmadığı için hekime müracaat etmezler. Erken tanı konamayan bu hastalarda hastalık ilerler ve tedavi için çok kıymetli olan bir süre boş yere harcanır. Halbuki erken bir evrede teşhis edilen meme kanserli hastalarda iyileşme ve kanserden kurtulma oranı oldukça yüksektir. Son yıllarda Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde meme kanseri görülme sıklığında artış olmasına rağmen meme kanserinden ölüm oranlarında bir azalma görülmüştür. Bunun nedeni bu topluluklarda kadınların konunun önemini kavramış olması ve daha erken evrelerde hekime başvurmalarıdır.

 Ülkemizde meme kanseri teşhisi konulan kadınların %70-80’i kendileri göğüslerinde bir şişlik fark ederek doktora müracaat etmektedirler. Diğerlerine ise teşhis başka nedenlerle yapılan rutin fizik muayene ve tetkikler sonucunda konulmaktadır. Normal bir göğüste kitlenin fark edilebilmesi için bu kitlelerin ortalama 1 cm’nin üzerinde bir çapa sahip olması gerekmektedir. Hekimler için bile durum böyleyken hastalar daha büyük çaptaki kitleleri fark edebilmektedirler.

Aslında teşhisteki amaç daha ele kitle gelmeden milimetrik boyuttaki kanserin mammografiyle saptanmasıdır. Çünkü ancak bu durumda hastaların büyük bir çoğunluğu sadece göğüslerinin bir kısmını kaybederek tamamen iyileşebilmektedir.
Tanı gecikmesine yol açan faktörlerin başında kültür eksikliği gelmektedir. Bu kadınlar memelerindeki bir şişliğin önemini kavrayamamakta ve ancak memelerindeki şiş çok büyük boyutlara ulaşıp deriyi tahriş etmeye başladığında hekime başvurmaktadır. Tanıyı geciktiren ikinci önemli faktör ise memesindeki şişliği fark eden kadının, doktorun kendilerinde kötü bir hastalık olduğunu söyleyeceğinden korkmalarıdır. Bu çok yanlış bir düşüncedir. Çünkü kötü bir hastalik mevcutsa bir an evvel tedavisi yapılmalıdır. Her gün korku ve endişe içerisinde yaşamaktansa kesin bir sonuca ulaşmasi, en iyi ve doğru yoldur. Bazı hastalar ise meme hastalığında göğüslerinin alınacağından korkarlar. Halbuki iyi huylu meme hastalıklarında memenin alınması söz konusu olmadıgı gibi her meme kanseri olgusunda da meme tamamen alınmaz, memeyi koruyan ameliyatlar uygulanabilir. Yine bazı hastalar çevrenin etkisiyle veya utanıp çekindiklerinden doktora gitmekten korkarlar. Fakat çok defa hastalığın ilerlemesi ve başka yerlere de yayılmasıyla bu çekingenliklerini hayatlarıyla ödeyebilirler. Bazı kadınlar ise kocalarıyla olan duygusal ve cinsel ilişkilerinin bozulacağından korkarak memelerinde anormal bir durum olduğunu söylemezler. Bu gibi durumlarda kocalarin anlayış göstermeleri ve eşlerine her konuda destek olmaları gerekir. Ülkemizde teşhisin gecikmesine yol açan bir diğer neden ise ekonomik koşullardır. Parasal sorunlar bazı fakir hastaların hekime hemen başvurmalarını engellemektedir.
Eğer kadınlar kendi kendilerini periyodik olarak muayene ederlerse ve 40 yaşından itibaren yılda bir kez doktor kontrolüne gidip mammografi ve gerekiyorsa ultrason yaptırırlarsa meme kanserine karşı tedbirlerini almış olurlar. Böylece kanser olsalar bile çok büyük oranda erken teşhis edileceği için ufak tefek fedakarlıklarla bu hastalıktan kurtulmaları mümkün olabilecektir.
Kadınların Kendi Memelerini Muayene Etmeleri;

Teşhis için çok önemli ve basit bir yöntemdir. 20 yaşından büyük kadınlar memelerini her ay muayene etmelidir. Bunun için en uygun zaman adet bitiminden sonraki 2. ve 3. günlerdir. Bu günlerde memelerdeki şişme ve hassasiyet en azdır. Menopoza girmiş kadınlar ise muayene için her ayın ilk günü gibi bir günü rastgele seçebilirler. Bu muayenede önce iyi aydınlatılmış bir odada belden yukarısını gösteren bir ayna karşısında durulur ve memeler gözlenir. Önce eller iki yandayken gözlenir, sonra kollar yukarı kaldırılır ve eller başın arkasına doğru bastırılıp göğüs kaslarının kasılması sağlanarak gözlenir. Sonra eller kalçalara sıkıca bastırılarak omuzlar ve dirsekler öne doğru alınarak memeler aynadan gözlenir. Bu gözleme sürecinde her iki memenin büyüklükleri arasında dikkati çeken bir fark olup olmadığına, memenin dış hatlarında bir bozulma olup olmadığına, bir şişliğin varlığına, meme cildindeki kızarıklık ve morluklara, derideki çekinti ve çöküntülere ve yaralara dikkat edilir. Ayrıca meme başlarından akıntı gelip gelmediğine, meme başlarında içeri çekilme olup olmadığına, kabuklanmaya ve meme başlarının yönüne dikkat edilir. Gözle yapılan muayeneden sonra sıra elle yapılan muayeneye gelir. Bu muayene banyoda duş altında yapılabilir. Zira parmaklar ıslak ve sabunlu bir cilt üzerinde kolayca kayabilir. Sağ meme sol elle, sol meme sağ elle muayene edilir. Muayene elin işaret, orta ve yüzük parmaklarının iç yüzleri ile meme üzerine kemiğe doğru bastırıp daireler çizerek yavaş bir şekilde yapılır. Tüm memenin muayenesi ile beraber kol yukarı kaldırılıp koltuk altıda mutlaka kontrol edilmelidir. Elle muayenede bir şişlik olup olmadığı, varsa bu şişliğin boyutu sertliği ve yerinden oynayıp oynamadığı tespit edilir. Daha sonra sırt üstü yatılır ve muayene edilecek tarafın omzunun altına bir yastık veya katlanmış bir havlu konulur. O tarafin kolu başın altına konur ve yine aynı parmaklarla meme, kemiğin üzerine bastırılarak ( parmakların arasında sıkmadan) dairesel hareketlerle koltuk altı da dahil olmak üzere muayene edilir.

Mammografi; Mammografi düşük dozajlı bir X ışını yardımıyla memenin detaylı görüntüsünün alınması işlemidir. İşlem yapılırken meme iki levha arasında sıkıştırılıp düzleştirilir ve memenin üstünden düşük yoğunluklu X ışını verilerek altındaki film kasetine görüntüsü kaydedilir. Bu işlemde kullanılan X ışını miktari oldukça düşüktür ve hiçbir yan etkisi yoktur. Mammografi asla kansere yol açmaz. Yapılması da kolay olduğu için meme kanseri taramasinda kullanılacak en uygun yöntemdir. Yapılan bir çalışma 50 yaşın üzerindeki kadınlarda bulunan kitlelerin %85-90’ının hissedilebilir büyüklüğe ulaşmadan 2 yıl kadar önce mammografi ile belirlenebileceğini tahmin etmektedir. Bu çalışma da mammografinin erken teşhisteki rolünü göstermektedir. 40 yaşından sonra her bayan yılda bir kez mammografi çektirmelidir. Mammografi, kanseri %85-90 oranında saptar. Mammografi ile yapılan bu taramalar sayesinde kanserden ölüm oranlari %30-60 azalmıştır. Düzenli mammografi çekiminin sonlandırılacağı yaş kesin olarak belirlenmese de, 70 yaşın üzerinde önemli bir fayda sağlamadığı bildirilmiştir.
Ultrasonografi; Meme kanserinin tanısında son 10 yıldır popülarite kazanmıştır. Tek başına kullanımı kanser teşhisinde uygun bulunmamaktadır. Bazı yoğun memelerde mamografiyi tamamlayıcı bir yöntem olarak faydalanılmaktadır. Yine memenin iyi huylu kitlelerinin değerlendirilmesinde basit ve kolay uygulanabilir bir yöntemdir.
Bunların dışında meme hastalıklarının tanısında daha az kullanılan manyetik rezonans, sintimammografi, galaktografi ve pnömokistografi gibi yöntemler de mevcuttur.

Biopsiler; Yukarıda sayılan teşhis yöntemleri kanserin tanısını %100 koyduran yöntemler değildir. Memede oluşan kitlelerin kesin tanısı ancak biopsiler ile olur. Biopsinin amacı kitleden çeşitli büyüklüklerde parçalar alarak bu kitlenin histolojik yapısını mikroskop altında değerlendirmektir. Değişik teknikler tanımlanmıstır. En kolayı bir iğne ile kitlenin içine girilip buradan alınan hücrelerin incelenmesi olan “İnce İğne Aspirasyon Biopsisi” işlemidir. Bunun dışında özel bir iğne ile kitleye girilerek 1-2mm’lik bir doku parçasının çıkarıldığı “Core Biopsiler” vardır. Son olarak da kitlenin üzerinden anestezi altında bir kesik yaparak kitlenin bir kısmının çıkarıldığı “İnsizyonel Biopsiler” veya hepsinin çıkarıldığı “Eksizyonel Biopsi” teknikleri mevcuttur. Hangi tekniğin seçileceğine tüm bulgularınızı değerlendiren doktorunuz karar verecektir.

Meme Kanserinin Tedavisi

Meme kanserini, tedavisi ile ilgili kararları hasta ve doktoru birlikte alır. Çünkü aynı etkinliğe sahip değişik tedavi seçenekleri mevcuttur. Bunun için hastanın hastalığı ve tedavisi hakkında bilinçli olması gerekir. Ayrıca hastalıkları hakkında bilgi sahibi olan hastalar bakımlarına daha çok dikkat ederler, fiziksel ve ruhsal olarak kendilerini daha iyi hissederler. Hastalar şunu bilmelidirler ki meme kanseri iyileşebilen bir hastalıktır ve bir genelleme yapacak olursak günümüzde meme kanserine yakalanan kadınlarin ortalama yarısı bu hastalıktan kurtulur. Eğer hastalar daha önce bahsettiğimiz erken teşhis için gerekli önerileri izlerse ve teşhis erken konulursa kanserden iyileşme ihtimali %90’lara çıkar. Hatta meme kanseri başka organlara yayılan kadınların bile pek çoğu yaşamlarında bazı değişiklikler yapmakla beraber normal bir aile ve iş yaşamını sürdürebilir.
Meme kanserindeki tedavi tiplerini yerel ve sistemik tedaviler olmak üzere iki ana başlıkta toplayabiliriz. Yerel tedavi sadece kitlenin olduğu bölgeye yapılan ameliyat ve ışın tedavisidir. Sistemik tedaviler ise tüm vücuda yapılan kemoterapi ve hormon tedavisidir. Bu tedavi seçenekleri değişik biçimlerde kullanilabilir.
Meme kanseri tek tip bir hastalık değildir. Onun için her hastaya aynı tedavi biçimi uygulanmaz. Tedavi biçimini belirleyen en önemli etken kitlenin büyüklüğü ve koltuk altına veya vücudun başka bir yerine yayılım olup olmadığıdır. Meme kanserinin yayılırken ilk durağı genellikle kitlenin olduğu taraftaki koltuk altı bezeleridir. Zaten bundan dolayı muayenede memeler ile beraber mutlaka koltuk altına da bakılmaldır.
Meme kanserinin tedavisi bir ekip işidir. Bu ekibin en aktif ve önemli üyesi hastadır. Ülkemizde meme kanseri ameliyatlarını Genel Cerrahi Uzmanlari yaparken, ışın tedavisini radyasyon onkologları gerçekleştirmekte ve kemoterapi ile diğer sistemik tedavileri medikal onkologlar uygulamaktadır. Şimdi bu tedavi biçimlerini tek tek gözden geçirelim.

Ameliyat;
Meme kanserinde genellikle iki tip ameliyat uygulanmaktadır. Birincisi sadece kitlenin ve bir miktar çevre dokunun birlikte çıkarıldığı meme bütünlüğünü koruyan ameliyatlardır. İkincisi ise memenin tamamının alındığı ameliyatlardır.Fakat meme koruyucu ameliyat yaptıktan sonra geride kalan memeye arkada kalabilecek tümör hücreleri açısından ışın tedavisi yapmak şarttır. Hangi ameliyat tipinin uygulanacağına hastalığın evresine de bakarak doktorla beraber hasta karar verir. Erken teşhis edilen meme kanserinde genellikle meme koruyucu operasyonlar yapılabilirken, geç teşhis edilenlerde memenin tamamı alınmaktadır.
Koltuk altı bezelerinin de temizlenmesinin amacı sadece oradaki var olabilecek hastalıklı dokuyu uzaklaştırmak değil, aynı zamanda hastalığın evresini anlamak ve ameliyat sonrası tedavileri buna göre planlamaktır. Hastalığın ilerde nasıl bir süreç izleyeceğinin en önemli göstergesi koltuk altındaki bezelerin tutulup tutulmamasıdır.
Koltuk altı bezlerin alınmasi o kolun lenfatik akımını bozacağı için bu kolda meydana gelebilecek yaralanmalardan daha kolay mikrop kapılabilir. Bu nedenle;
• Bulaşık ve çamaşırda sert yakıcı deterjan kullanılmaz.
• Tırnak etrafındaki şeytan tırnağı koparılmaz ve o ele manikür yaptırılmaz.
• Bu koldan kan alınmaz, aşı ve iğne yaptırılmaz ve tansiyon bile ölçtürülmez.
• Yaralanmaya yol açabilecek tarzda saat, yüzük ve bilezik kullanılmaz.
• Sıkı kollu lastikli giyecekler giyilmez.
• Banyo sırasında o kola kese yapılmaz.
Radyoterapi (Işın tedavisi);
Gamma ışını, X ışını, elektron gibi ışın türlerini kullanarak bazı hastalıkların, özellikle kötü huylu tümörlerin tedavi edilmesine radyoterapi (ışın tedavisi veya şua tedavisi de denir) denilmektedir. Bu tür ışınlar normal röntgen filmi çekilirken kullanılan ışınlara çok benzer ve dolayısıyla uygulanmaları esnasında ağrı oluşturmaları söz konusu değildir. Bu ışınlar tümör hücrelerinin çoğalmasını ve dolayısıyla tümörün büyümesini engeller. Meme kanserinde ışın tedavisi, ameliyat sonrası göğüste, göğüs duvarında veya koltuk altında kalmış olabilecek kanser hücrelerini öldürmekte kullanabilecegi gibi, ameliyat öncesinde tümörün boyutlarını küçültmek amacıyla da kullanılabilir. Radyoterapi ümitsiz vakalarda uygulanan son çare değildir. Birçok tümörü iyileştirebildiği gibi, daha önce bahsettiğimiz üzere erken evrede yakalanıp da meme koruyucu cerrahi yapılmış kanser vakalarında tam şifayı sağlamak amacıyla yapılan tedavinin bir bölümünü oluşturur.
Kemoterapi;
Kemoterapi ilaç tedavisi demektir. Meme kanseri tedavisinde cerrahi ve radyoterapi ile birlikte hastalığın değişik aşamalarında kullanılır. Ameliyattan önce veya ameliyat sırasında memedeki tümörden lenf bezlerine veya kan damarlarına kaçan hücreler gözle görünmez veya mikroskopla saptanmayabilir. Bu hücreler karaciğer, akciğer, kemik, beyin gibi organlara gidip yerleşerek zamanla oralarda çoğalırlar ve haftalar, aylar hatta yıllar sonra fark edilebilecek büyüklüğe gelirler. Kemoterapi bu hücrelerin büyüyüp yayılmadan öldürülmesini sağlar. Ayrıca yineleme ve yayılma durumlarında da yine kemoterapiden faydalanılır. Meme tümörlerinde genellikle ameliyat sonrası 3 haftada bir 4-6 kez yapılır. Tümörün tipine ve evresine göre değişik kemoterapi ilaçlari tek tek veya birlikte kullanılır. Tüm bu tedavi sürecini medikal onkologlar yönetir. İlaçlar serumla birlikte damardan verilir ve çoğunlukla hastanede kalınmasını gerektirmez. Saç dökülmesi, bulantı, kusma, mide yanması, ağızda yaralar, cilt kuruluğu gibi yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunların çoğundan koruyabilecek ilaçlar mevcuttur. Kemoterapi alırken kesinlikle hamile kalınmamalıdır.
Hormon Tedavisi;
Hormon doğal olarak vücutta üretilen, hücrelerin işlevlerini yapmalarını düzenleyen maddelerdir. Kadınlık hormonları en çok yumurtalıklardan üretilir. Meme tümörü ile kadının hormonal durumu arasında bir ilişki vardır. Kadınlık hormonu olan östrojen meme kanseri hücrelerinin çoğunu besler ve onları uyarır. Operasyon sonrası yapılan patolojik incelemeyle kanserin östrojene karşı duyarlı olup olmadığı saptanabilir. Önceleri östrojenin bu etkisini engellemek için yumurtalıklar çıkarılırdı. Günümüzde östrojenin etkilerini engelleyen ilaçlar geliştirilmiştir. Bu amaçla en yaygın olarak kullanılan ilaç tamoksifendir. Günde 2 kez olmak üzere yıllarca kullanılabilir. Hastalığın tekrarlama ihtimalini yarı yarıya azaltır. Bu çok önemli tedavi edici etkisinin yanında nadiren ortaya çıkan ciddi yan etkilerin varlığı önemsenmemesi gereken düzeydedir.